Vatandaşın 'Açık' Vekilin 'Gizli' Mahremiyeti
Nihal Kemaloğlu / 22 Ocak 2013 Salı - Aksam.com.tr
Şirket-i devletimizin fizik ve anlam dünyamızı kıskıvrak kuşatmakla kalmayıp 'hem sizi gözetler, hem sizle ilgili bilgi toplar, sonra da bu bilgileri de piyasalara satarım' otoriter iktidar tekniği, müşterisini buldu sanmıştık.
Şirket-i devletimizin fizik ve anlam dünyamızı kıskıvrak kuşatmakla kalmayıp 'hem sizi gözetler, hem sizle ilgili bilgi toplar, sonra da bu bilgileri de piyasalara satarım' otoriter iktidar tekniği, müşterisini buldu sanmıştık.
Ama son 10 yılda 'Sağlıkta dönüşümde' stratejik öneme haiz neoliberal KİT'lerimizden Sosyal Güvenlik Kurumu, gelir elde etmek için Türkiye'nin ilçe ilçe ilaç ve hastalık bilgilerini 72 milyon TL'ye satış haberi şimdilik SGK
tarafından yalanlanmıştı...
Fakat görünen o ki, ilaç kullanım ve hastalık verilerinin küresel yerel kuruluşların 'muhtelif amaçlı kullanımına' sunulacağı günler hiç de uzak değildi.
Çünkü 663 Sayılı KHK'nın 47. Maddesi Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarına kişisel sağlık verilerini ilgili üçüncü kişi ve kurumlarla paylaşma yetkisini açıkça veriyor ve SGK'da Verilerin Paylaşımı ve Paylaşılan Verilerin Gizliliği ile Koordinasyona İlişkin Usul ve Esaslar'da yaptığı değişikle veri satışının yasal tanımı, zemini oluşmuştu. 15 Ocak'ta e-reçete uygulamasının başlamasıyla SGK'nın veri tabanı, her gün biraz daha genişliyor, 'hikaye, tanı, test, tetkik, reçete dahil' mahrem sağlık alanımız isteyene ticari done isteyene ideolojik fişleme
içeriği mahiyetiyle kayıtlanıyordu.
Devlet ideolojisine payanda demokrasi kültürümüzün yetmediği 'özgürlükler', iç asayiş meselesi koduyla dillendirilip, sosyal haklar sermaye birikiminin önüne kırmızı halı yapılırken 'kişisel bilgilerimizi devlet kayıtlıyor sonra da satılacak' diye soyut yakınmanın politik bir karşılığı da yoktu...
Vekillerin Sağlık Bilgileri 'Mahremimizdir'
Çünkü temsili demokrasimizin giderek imtiyazlı-kast zümresine dönen milletvekillerinin ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin 'tıbbi bilgilerinin mahremiyeti' ise devlet tarafından sıkı sıkıya korunuyordu.
SGK doktorlara yazı göndererek milletvekilleri ve bakmakla yükümlü oldukları kişileri 15 Ocak'ta başlayan e-reçete uygulaması kapsamından muaf tuttu ve eskiden olduğu gibi elle yazılmış reçete düzenleneceğini belirtti.
Zira vekiller başka bir ayrımcılık örneği olarak katkı payı ödemeden ömür boyu, yakınları vekil öldükten sonra da beş yıldızlı sağlık hizmeti alıyordu.
Milletvekili maaşlarında Avrupa birincisi, asgari ücret adaletinde Avrupa sonuncusu ülkemizde vatandaş ve milletvekilini 'kişisel ve sosyal haklarda' bu kadar şiddetli ayrımcılık anlayışını ancak bürokratik demokrasi anlayışımızla açıklayabilirdik. Bürokratik-otoriter rejimler misali 'vekil-teknokrat-bürokrat' sınıfını sosyal, ekonomik, hukuki koruma zırhıyla ölene dek koruyan devlet, vatandaşın sağlık bilgilerini özel sektöre satış planları yapıyordu...
Sanki 'milli irade' ve 'milli iradenin vekilleri' muhtelif KHK ve otoriter-piyasacı icraatlarla iki ayrı sınıf gibi iki ayrı hukuka bağlanırken, iktidar popülizmine tutunacak dal da kalmamıştı.
Türk Tabipler Birliği, İstanbul Tabip Odası ve Türkiye Psikiyatri Derneği ortak yaptıkları basın açıklamasında Sağlık Bakanlığı ve SGK'ya 'millet'le 'vekil' arasındaki ayrımcılığın sebebini sordular; 'millet'in her türlü sağlık bilgisini topluyor, işliyor ve 'üçüncü kurum ve kişilerle' paylaşıyorsunuz da TBMM milletvekilleri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler bu uygulamaya dahil mi değil mi?
Eğer açık ve tatminkar cevap alamazlarsa 'hasta mahremiyet hakkını ihlal edildiğini, toplanan sağlık verilerinin güvence değil, tehdit altında olduğunu' anlayacaklarını belirttiler.
Tabii ki bu özel sağlık bilgileri yakında Tamamlayıcı Sağlık Sigortası yapmak zarureti halinde özel sigorta-hastane zincirlerinin bünyesinde döküm döküm korunduğunu da öğrenebilirdik...